top of page
Brandmap Editör

Kitaplara Karşı Değiliz! // YAŞAM



Berat Genç

 

Türkiye'nin en büyük kitap fuarlarından biri olan ve 5-13 Ekim 2024 tarihleri arasında gerçekleşen Kocaeli Kitap Fuarı'nın 14'üncüsüne katıldım. 800 yazarın katılımıyla 980 panel, söyleşi ve imza etkinliğine ev sahipliği yapan fuar, yazarların ve yayınevlerinin adeta yıldızlar geçidi gibiydi. Kimler kimler yoktu ki? Ünlü yazarlar ve düşünürler fuarda okurlarıyla buluştu. Bir yanda edebiyat dünyasının duayenleri, diğer yanda genç neslin sevilen kalemleri... Ve daha niceleri.


Bu fuarda uzun zamandır sohbetlerini keyifle dinlediğim, fikirleriyle bana ilham veren Müfit Abi (Müfit Can Saçıntı) ile buluşacaktım. Onunla kitaplar, hayat ve mutluluk üzerine derin bir sohbet gerçekleştirecektik. Hem eğlenceli hem de düşündürücü bir söyleşi olacağını biliyordum. Sabahın erken saatlerinde fuar alanına adım attım. Yüzlerce yayınevi, binlerce kitap ve her yaştan insanın oluşturduğu canlılık, fuarın ne kadar özel olduğunu gösteriyordu. Çocukların meraklı bakışları, gençlerin favori yazarlarının imza sıralarında heyecanla beklemesi, yaşlıların sakin bir köşede kitapları incelemesi... Her köşede ayrı bir hikâye vardı.


Stantlar arasında dolaşırken, çocukluğumda okuduğum kitapların yeni baskılarını görmek beni heyecanlandırdı. Bir yandan da Müfit Abi ile buluşma saatini beklerken, kalabalığın arasında onun güler yüzünü gördüm.

"Berat kardeşim, kitapların büyülü dünyasında kaybolmuşsun!" diye seslendi gülümseyerek.

"Müfit Abi! Hoş geldin, nasılsın?" dedim heyecanla.

"İyiyim, sağ ol. Sen nasılsın? Röportaj için hazır mısın?" diye sordu.

"Tabii ki abi, ama önce biraz fuarı gezelim mi? Atmosferi birlikte soluyalım," dedim.

"Harika fikir! Bak, kimler kimler burada. Yazarların ve yayınevlerinin yıldız geçidi gibi değil mi?" diyerek etrafı işaret etti.

Gerçekten de öyleydi. Stantların arasında dolaşırken, edebiyat dünyasının tanınmış simalarını görmek mümkündü. Ünlü yazarlar okurlarıyla buluşuyor, yeni kitaplarını tanıtıyorlardı. Bir köşede bir söyleşi, diğer tarafta bir imza günü...

"Abi, bu atmosfer insanı gerçekten büyülüyor," dedim hayranlıkla.

"Kesinlikle Berat’cığım. Kitapların ve yazarların enerjisi burada birleşiyor," diye cevap verdi.

Fuarın kalabalığı arasında ilerlerken, gençlerin kitaplara olan ilgisi bizi çok mutlu etti. "Gençlerin bu ilgisi geleceğe dair umut veriyor," dedi Müfit Abi.

"Kesinlikle abi. Özellikle bu fuar, genç yazarların ve okuyucuların buluşma noktası olmuş," dedim.


Müfit Abi ile yürümenin zorluğunu yaşıyordum. Hem tanınan hem de çok sevilen biri olması nedeniyle her görene güler yüzle yaklaşıyor, kimseyi kırmıyordu. İnsanlar onu durdurup sohbet etmek, fotoğraf çektirmek istiyordu. O da her birine aynı samimiyetle karşılık veriyordu. Her görenin ilgi gösterdiği, sohbet etmek istediği Müfit Abi ile bu kalabalıkta yürümek gerçekten benzersiz bir deneyimdi. Nihayet sakin bir köşeye oturduğumuzda, "Abi," dedim, "artık röportajımıza başlayalım mı?"


"Tabii ki Berat kardeşim, hazırsan başlayalım," dedi sıcak bir gülümsemeyle.

Kahvelerimizi yudumlarken, mikrofonumu açtım ve sorularımı sormaya başladım. Müfit Abi ile kitapların bizi başka evrenlere götürüp götürmediğinden, mutluluğun tanımını nasıl yapmamız gerektiğine kadar pek çok konuda derin bir sohbet gerçekleştirdik.


İlk sorum şu abi: Kitap kokusu hakkında ne düşünüyorsun? Sana ne ifade ediyor?

M.C.S: Kitap kokusu herhalde Türkiye'nin yasal tek keyif verici maddesi! Ama bizim gençliğimizde, çocukluğumuzda, yani yetmişlerde, seksenlerde kitaplar daha güzel kokardı. O zamanlar tipo ve tifdruk baskılar vardı. Şimdi kitaplara ofset baskı yapıyorlar, pek eskisi gibi kokmuyor bence. Neredeyse tiner bağımlısı olacaktık kitap kokusu yüzünden!

B.G: Doğru diyorsun abi, o eski kitapların kokusu bir başkaydı gerçekten. Belki de teknoloji geliştikçe bazı güzellikleri kaybediyoruz.

M.C.S: Aynen öyle Berat ‘cığım. Eskiden kitapçıya girince o koku insanı mest ederdi. Şimdi ise aynı hissi bulmak zor.


Peki, sence kitaplar bizi başka evrenlere götürüyor mu?

M.C.S: Tabii ki! Kitaplar, başka evrenlere giden uzay araçlarıdır diyebiliriz. Her sayfa yeni bir dünya, yeni bir macera. Okurken kendi gerçekliğimizden uzaklaşıp bambaşka hayatlara yolculuk yapıyoruz.

B.G: Ne güzel söyledin abi. Ben de okurken bazen kendimi kaybediyorum, sayfaların arasında kayboluyorum adeta.

 

Kitaplar hakkında herkesin bir yorumu var. Genel görüşe göre, kitaplar ana öğrenme aracı, eğlencenin ve hayal gücünün bir parçası. Sence bu doğru mu, yoksa kitapların değeri abartılıyor mu?

M.C.S: Senin söylediklerine ek olarak şunu söyleyebilirim: Aslında yazı yazmak bir nevi şifrelemek; harflerle şifreliyorsun, harflerin kendisi de şifre ve okumak da deşifre etmek. Yani okuduğumuz zaman, kitap ne olursa olsun, beyin sürekli bir şifre çözüyor. Dolayısıyla beyin sürekli çalışıyor. Bu da beyni geliştiren bir şey. İçeriği ne olursa olsun, okumak beyne fayda sağlar, onu geliştirir. Bu, bunamayı ya da erken bunamayı önler diye biliyorum.

B.G: Yani kitap okumak zihinsel bir egzersiz diyorsun abi.

M.C.S: Aynen öyle. Beynimizi formda tutmanın en keyifli yolu.

 

Kitaplar, filmler, belgeseller ve seyahat... Sence farklı alanlarda bilgi ve deneyim kazanmak için hangisini tercih etmeliyiz?

M.C.S: Deneyim kazanmak istiyorsak seyahat edeceğiz. Kitaplardan veya filmlerden deneyim kazanılmaz tabii. Diğerleri için bilgi için kitap, belgesel, film olabilir. Ama gerçek deneyimler için yola çıkmak lazım.

B.G: Haklısın abi, gezmek görmek başka bir şey. Ama malum, ekonomik durumlar seyahati biraz zorlaştırıyor.

M.C.S: Eh, doğru diyorsun. Fiyatlar aldı başını gidiyor, biz de evde oturup kitaplarla dünyayı geziyoruz artık!

B.G: Aynen öyle abi. Evde oturup kitaplarla, belgesellerle idare ediyoruz.


Kocaeli Kitap Fuarı bu sene 14. kez kapılarını açıyor. Bu fuarla ilgili düşüncelerini öğrenebilir miyim?

M.C.S: Bir kitap fuarının büyüklüğü, fuar merkezine giden yolda oluşan ve tıkanan trafikten anlaşılır derim hep. Kocaeli Kitap Fuarı'na iki senedir gidiyorum; her seferinde oraya giden yollarda trafik yoğun oluyor, hatta tıkanıyor. Bu ölçüyle bakarsak, Kocaeli Kitap Fuarı Türkiye'nin en büyük fuarlarından biri.

B.G: Gerçekten de öyle, yoğun ilgi var. Peki, "Türkiye’nin en büyük kitap fuarı" olarak anılan Kocaeli Kitap Fuarı, bu farkını nasıl hissettiriyor sence?

M.C.S: İnsanların yoğun ilgisi, katılımcı sayısı, etkinliklerin çeşitliliği... Hepsi bir araya gelince bu farkı hissediyorsun. Her köşede farklı bir etkinlik, söyleşi, imza günü var. Adeta bir kültür festivali gibi.


5-13 Ekim tarihleri arasında Kocaeli Kitap Fuarı’nda 800 yazar, 980 panel, söyleşi ve imza etkinliği, 530 yayınevi, sahaf ve STK katılımıyla adeta bir festival havası yaşanacak. Bu tür fuarların ülkenin geleceği ve gençlik için sunduğu fırsatlar neler sence?

Benim çocukluğum ve gençliğim Anadolu'da geçti. O zamanlar bırak ilçeleri, pek çok ilde bile sadece kitap satan bir kitapçı bulmak zordu. Mesela benim çocukluğumda Ankara Çubuk'ta saf kitapçı yoktu. Ya bir kırtasiye biraz kitap satardı ya da bir camcı Kemalettin Tuğcu kitapları satardı, ne alaka bilmiyorum! Şimdi ise gençler yüzlerce, binlerce kitabı bir arada bulabiliyor. Ulaşmakla da kalmıyorlar, yazarlarına da ulaşabiliyorlar. Bu tür fuarlar gençlere kitaplarla dolu bir dünya sunuyor, okuma alışkanlığını teşvik ediyor. Ülkenin geleceği için okuyan, düşünen bir gençlik çok önemli.


Abi, biraz da mutluluk üzerine konuşalım. Mutluluğun tanımını neden başkalarının değil de kendimizin yapması gerektiğini düşünüyorsun?

M.C.S: Bu konuda en sevdiğim örnek at yarışlarıyla ilgilidir. At yarışlarında birinci olan jokey sevinir, mutlu olur; bunu görürüz. Ama hiç mutlu olan at görmeyiz yarışı kazandı diye. Çünkü at, kendi mutluluk tarifini değil, jokeyin mutluluk tarifini yerine getirmiştir.

Bunun gibi, başkalarının mutluluk tarifini yerine getirsek de sadece onaylanma, kabul görme, ait olma gibi duygularımızı tatmin ederiz ama mutlu olamayız. Gerçek ve sürekli mutlu olmak istiyorsak, kendi mutluluk tarifimizi yapmaktan başka çaremiz yok bence.

B.G: Anlıyorum abi. Yani kendi isteklerimize göre yaşamalıyız diyorsun.

 

Çocukluktan sonra mutsuzluğun başlamasının nedenleri neler sence? Toplumun mutluluk tanımları, bireysel mutluluk anlayışımızı nasıl sınırlandırıyor?

Çocukluktan sonra sorumluluklarımız ve zorluklarımız artıyor. Büyük sorumluluklarla, büyük zorluklarla mutluluk yan yana gelemiyor maalesef. Toplumun mutluluk tanımlarına bakarsak, genelde para odaklı, satın alma odaklı, tüketim odaklı olduğunu görüyoruz. Bunu en iyi reklamlarda anlayabiliyoruz. Mesela bir zamanlar bir şişe uzatıp "İşte mutluluk bu" diyordu. Bir şişe nasıl bir mutluluk verebilir? İçiyorsun, bitiyor; sonra mutluluk da bitiyor. Tüketim toplumunda mutluluk da tüketim üzerine olunca, sık sık ve çabuk tüketiliyor. Bana sorarsan, bu gerçek mutluluk değil. Sürekli mutluluk arıyorsak, bu tüketerek değil üreterek olur.

 

Tüketim kültürünün sunduğu “mutluluk” tanımı gerçek mutluluğun yerini nasıl alıyor sence? Reklamların bu konuda etkisi nedir?

M.C.S: Bir üniversitede pazarlama dersinde, kitabın pazarlama bölümüne göz atmıştım; ilk madde şuydu: "Ürününüzle, markanızla mutluluk arasında bir bağ kurun. Bunu yaparsanız satış kolaylaşır." Bu yüzden reklamların hemen hemen hepsinin mutlulukla ilgili bir sloganı olduğunu görüyoruz. Reklamlar bize yapay bir ihtiyaç yaratıp onun üzerinden yapay bir mutluluk satıyor, cebimizden paramızı alıyor. Biz de o parayı tekrar kazanabilmek için ömrümüzü harcıyoruz. Unutmayalım ki o parayı kazanmak için ömrümüzü harcıyoruz; bazen bir saatimizi, bazen bir günümüzü, bazen de bütün bir ömrümüzü. Yani harcadığımız şey aslında ömrümüz.

B.G: Çok derin bir noktaya değindin abi. Yani aslında reklamlarla ihtiyaçlarımız manipüle ediliyor.

M.C.S: Maalesef öyle. Gerçek mutluluğu içimizde, sevdiklerimizle paylaştığımız anlarda aramalıyız.

 

Seni mutlu eden anlarda paranın rolü nedir? Parayla mutluluk algısını sorgulamak neden önemli?

Para, parasızlığın verdiği sıkıntıyı ortadan kaldırmaya yarar. Mesela barınma ihtiyacın vardır, kirasını ödersin; açsındır, yemek yersin. Ama her yemek bizi mutlu ediyor mu? Mesela şarap içmek diyelim. Herkes şarap içebilir ama şaraptan anlayan, şarap kültürü olan daha çok mutlu olur. Yani bizi mutlu eden şey, paradan çok o konudaki bilgimiz, kültürümüzdür. Parayla mutluluk algısını sorgulamak önemli çünkü gerçek mutluluğun kaynağı para değil, deneyimlerimiz ve sevdiklerimizle paylaştığımız anlardır.


Son olarak, kendi mutluluğunu tanımlamak isteyen biri ilk olarak ne yapmalı sence? Bu adımlar toplum tarafından ne kadar kabul görür?

M.C.S: Kendi mutluluğunu keşfetmek isteyen kişi, öncelikle dışarıdan gelen şartlanmalardan kurtulup, gözünü kapatıp geçmişte onu gerçekten nelerin mutlu ettiğini hatırlamalı. Çoğumuzun en mutlu anıları çocukluğumuzda, sevdiklerimizle geçirdiğimiz bedava zamanlardır. Benim mesela hatırladığım mutlu anılarımdan biri, kızım genç kız olduğunda bir kaldırımın kenarına oturup birer bira içmiştik ve ilk defa arkadaş gibi uzun uzun konuşmuştuk. Burada bizi mutlu eden şey içtiğimiz bira ya da oturduğumuz yer değil; paylaştığımız samimi andı.

B.G: Ne güzel bir anı abi. Gerçekten mutluluk sevdiklerimizle paylaştığımız anlarda gizli.

M.C.S: Aynen öyle Berat kardeşim. Toplum bu adımları her zaman kabul etmeyebilir, ama kendi mutluluğumuzu tanımlamak ve ona göre yaşamak bizi daha özgür ve mutlu kılar.



Sohbetimiz sonunda zamanın nasıl geçtiğini fark etmedik. Fuarın canlılığı, etraftaki insanların enerjisi ve Müfit Abi'nin hikâyeleriyle dolu bir gün geçirdim. Fuar alanından ayrılırken, elimde yeni aldığım kitaplar ve aklımda Müfit Abi’nin anlattıklarıyla kendimi zenginleşmiş hissediyordum. Kocaeli Kitap Fuarı sadece kitapların değil, aynı zamanda dostluğun ve paylaşmanın da buluşma noktası olmuştu. Eğer siz de kitapların büyülü dünyasında kaybolmak istiyorsanız, bir sonraki fuarı kaçırmayın derim.

 

コメント


bottom of page