top of page
Fikri TÜRKEL

Greenwashing, Rejeneratif ve Bütünleşik Sürdürülebilirlik!


Sürdürülebilirlik kelimesi (kavramı), öyle çok kullanılmaya başlandı ki etkisini kaybetmeye başladı. Kurumlar için vazgeçilmez olan bu kavramın tartışılır olmasının en önemli sebebinin, içselleştirilememiş ve objektif ölçümleme kriterlerinin netleşmemiş olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Bunun yanı sıra, bir ekonomi yazarı olarak, ne zaman bu kavramı duysam, aklıma konuyla ilgili iki yeni kavram geliyor: “Greenwashing” ve “Rejeneratif”…


Geçen hafta, Sabancı Üniversitesi Arama İnisiyatifi tarafından gerçekleştirilen, “Bütünleşik Sürdürülebilirliği Nasıl Yapabiliriz?” temasıyla düzenlediği çalıştayın katılımcıları arasındaydım. Türkiye’den pek çok şirketin genç yöneticileri ve akademisyenlerin katıldığı çalıştayda, katılımcıların duyarlılığı beni şaşırttı. Şirketler ve yöneticiler, “sürdürülebilirlik” konusunda oldukça duyarlılık gösteriyor.


Sabancı Üniversitesi Arama İnisiyatifi Başkanı Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu, Enerjisa Sürdürülebilir ve Kurumsal Yetkinlikler Bölüm Başkanı Ebru Taşcıoğlu ve Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ozan Duygulu’nun konuyu “bütünleşik” olarak ele almaları ve çalıştayda ortaya çıkan sonuçlara göre bundan sonraki süreçte daha sağlıklı sürdürülebilirlik hedeflerin belirlenmesinde önemli katkı sağlayacağını düşünüyorum.


Greenwashing mi?

Yine de eleştirel bakmadan konuyu geçemiyorum…


Batı medyasında sıklıkla gündeme gelen “Greenwashing” (yeşil yıkama, aklama) kavramı, sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk projelerinin sorgulanmasına neden olabiliyor.

Greenwashing teriminini açmak gerekirse, bir şirketin veya ürünün çevresel olarak daha sürdürülebilir veya çevre dostu olduğunu yankılanarak tüketicileri yanıltmaya yönelik bir strateji olarak kullanılan bir uygulamadır. Bir şirketin ürünlerinin "küresel ısınmayı azaltır" gibi iddialarda bulunması, ancak bu iddiaların doğrulanmamış olması veya ambalajlama ve pazarlama iletişiminde yeşil renkler ve çevresel semboller kullanmak, ancak ürünün gerçekten çevresel olarak avantajlı olmadığı durumlar Greenwashing olarak adlandırılabilir. Ne yazık ki tüketiciyi yanıltan bu durumlar artmaya devam ediyor.


Yukarıda bahsettiğim “Rejeneratif” terimi ise daha olumlu bir kavram olarak öne çıkıyor. Türkçeye “onarıcı” olarak çevirebileceğimiz, Rejeneratif uygulamalar, tarımda öne çıkmasıyla birlikte, her sektörde geçerli olabileceğini gösterdi. Rejeneratif Tarım, Rejeneratif Tıp, Rejeneratif Enerji gibi. Zaten toprak asli özelliklerini kaybetmiş, mevcudu korumak yerine, onu zenginleştirmek, iyileştirmek, sürdürülebilir olmaktan öte bir anlam taşımalı. Rüzgar santrallerinin etrafına, biyoçeşitlilik katmak, vücudu hastalıklardan korumak yerine iyileştirmek, toprağı suni gübre ötesinde zenginleştirmek, ilk akla gelen uygulamalardan. Rejeneratif, sürdürülebilirliği de kapsayıcı bir niteliği var.


Genellikle Avrupalı şirketler Sürdürülebilirlik kavramını önemserken, Amerikalı şirketlerin Rejeneratif kavramını tercih ettiklerine şahit oluyoruz. Yakında Türkiye’de de Rejeneratif’e doğru bir yönelim bekliyorum.


Bunun yanı sıra, sosyal sorumluluk projeleri çoğu yerde sürdürülebilirlik olarak sunuluyor. Sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk olarak düşünülebilir ama sürdürebilirlik, sosyal sorumluluk değildir. Bu yönüyle konuya bütünsel bakmak gerekiyor.


İyi niyet yetmiyor

Bu bağlamda, çalıştay sonuçlarıyla birlikte konuyu şöyle değerlendirebilirim.

Sürdürülebilirlik, günümüzün en çok konuşulan, en çok tartışılan, ancak belki de en az anlaşılan kavramlarından biri. Geleneksel olarak çevreyi korumakla özdeşleştirilen bu mefhum, aslında çok daha derin ve kapsamlı bir dönüşümü işaret ediyor. Bizler, gezegenimizin ve toplumumuzun geleceğini şekillendirme görevini üstlenirken, "sürdürülebilirlik" kelimesini tek başına ele almanın yetersiz kaldığını da görüyoruz. İşte tam bu noktada, "Bütünleşik Sürdürülebilirlik" kavramı devreye giriyor: Çevresel, sosyal, ekonomik ve kurumsal boyutları bir araya getiren, uyumlu bir gelecek vizyonu. Ancak bu vizyon, sadece iyi niyetle değil, aynı zamanda ciddi bir mali taahhüt ve kaynak yönetimiyle de desteklenmelidir.


Bu bir senfonidir, tek bir nota değil

Sürdürülebilirlik, tek başına çalınan bir enstrüman değil, bir orkestranın ahenkli müziği gibidir. Bir yandan doğal kaynaklarımız tükenme tehlikesiyle yüzleşirken, diğer yandan ekonomik büyüme ve sosyal adaleti de gözetmek zorundayız. "Su biterse ne yapacağız?" sorusu, sadece bir çevre sorusu değil; aynı zamanda bir ekonomi, sağlık ve hatta güvenlik sorusudur. Bu yüzden, sürdürülebilirlik çabalarımızda, her bir boyutun diğerleriyle olan etkileşimini anlamak ve bunları bir bütün olarak ele almak zorundayız. Ve bu bütünün en önemli ayaklarından biri de mali bütünlüktür.


Küresel sürdürülebilirlik harcamaları

Sürdürülebilirlik, sadece çevreyi koruma çabası olmanın ötesinde, büyük bir ekonomik dönüşümü de beraberinde getiriyor. Küresel çapta, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, sürdürülebilir tarım, atık yönetimi ve yeşil teknolojiler gibi alanlara yapılan yatırımlar, trilyonlarca doları buluyor. Uluslararası kuruluşların raporlarına göre, 2023 yılı itibarıyla küresel sürdürülebilirlik harcamaları 2 trilyon doları aşmış durumda. Bu rakam, sadece bir başlangıç. Önümüzdeki yıllarda, bu harcamaların katlanarak artması bekleniyor. Bu artışın itici gücü, iklim değişikliğiyle mücadele, kaynak kıtlığı ve tüketicilerin bilinçlenmesi gibi faktörlerden kaynaklanıyor.


Belirsizlik içinde yol almak

Sürdürülebilirliğin en büyük zorluklarından biri de belirsizliklerle dolu bir dünyada yol almaktır. Değişen iklim koşulları, beklenmedik ekonomik dalgalanmalar ve toplumsal dönüşümler... Tüm bu belirsizlikler karşısında, "sabit fikirlerle" aynı sonuçları beklemek naiflik olur. Sürdürülebilirlikteki başarımızın anahtarı, mali esneklik ve inovasyondan geçer. Geleneksel yaklaşımlara takılıp kalmak yerine, sürekli olarak yeni yollar aramak, yeni teknolojiler geliştirmek ve iş yapış şekillerimizi dönüştürmek zorundayız. Tıpkı rüzgar enerjisi ve güneş panelleriyle güçlenen şirketler gibi, bizler de "belirsiz enerji" yerine, sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmalıyız. Ancak bu yatırımlar, sadece çevresel fayda sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda uzun vadeli maliyet avantajları da sunmalıdır. Bu süreçte, dijital dönüşümün gücünden yararlanarak, verimliliği artırabilir ve çevresel ayak izimizi azaltabiliriz.


Bir arada yürümek

Sürdürülebilir bir gelecek, bireysel çabaların çok ötesinde, kolektif bir sorumluluktur. "Niye bir araya geldik? Çünkü tek başımıza başaramıyoruz!" İşte bu cümle, sürdürülebilirlik çalışmalarının özünü ifade ediyor. Her birimizin, kendi küçük dünyasında "doğru olanı" yapmaya çalışması elbette önemli. Ancak, gerçek dönüşümü yaratmak için, devletlerin, uluslararası kuruluşların, şirketlerin, sivil toplum kuruluşlarının, yerel yönetimlerin ve her bir bireyin omuz omuza vermesi gerekir. Bu iş birliği, sadece eylemleri koordine etmekle kalmamalı, aynı zamanda mali kaynakları da ortak bir havuzda toplamayı ve adil bir şekilde dağıtmayı da içermelidir. Bir şehir planlama projesinde yerel halkın, özel sektörün ve kamu kurumlarının birlikte çalıştığı bir model gibi bizler de iş birliğini en üst düzeye çıkarmalıyız. Çünkü, doğanın kendisi bile ortak bir sisteme sahipken, biz insanların neden olmasın?


Sürdürülebilirliğin kalbi

Sürdürülebilirlik, sadece ağaçları korumak, suyu tasarruf etmek veya karbon salınımı azaltmakla sınırlı değil. Bu, aynı zamanda sosyal adaleti ve ekonomik refahı da güvence altına almaktır. Eğer toplumun bir kesimi açlık çekerken, bir diğer kesimi lüks içinde yaşıyorsa, sürdürülebilirlikten bahsetmek mümkün değildir. Bu yüzden, sürdürülebilirlik politikalarımız, toplumun tüm kesimlerini kucaklamalı, eşitsizlikleri gidermeli ve herkes için fırsat eşitliği oluşturmalıdır. Sürdürülebilirlik yatırımlarının maliyetleri, sadece büyük şirketlerin sırtına yüklenmemeli, aynı zamanda KOBİ'leri ve dezavantajlı grupları da destekleyecek mekanizmalar geliştirilmelidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, eğitim ve sağlık gibi temel haklara erişimin artırılması, ekonomik sürdürülebilirliğe giden yolda önemli kilometre taşlarıdır. Unutmamalıyız ki sürdürülebilirlik, toplumsal yapımızla iç içe geçmiş bir kavramdır. Bu yapının mali sürdürülebilirliği de elzemdir.


Etkileşimin gücü

Sürdürülebilirlik hem küresel bir sorun, hem de yerel bir çözümdür. "Yerel bir politikayı nasıl uyguladığınız, küresel sonuçlar doğurur" gerçeği, bu etkileşimin gücünü ortaya koyuyor. Bir şehirde alınan kararlar, sadece o şehri değil, tüm dünyayı etkileyebilir. Bu yüzden, yerel düzeyde aldığımız kararlarda, küresel perspektifi de göz önünde bulundurmalıyız. Kömür santrallerini kapatmak, yerel karbon salınımı düşürürken, küresel ısınmaya da olumlu katkı sağlar. Aynı zamanda, uluslararası platformlarda sürdürülebilirlik konusundaki iş birliğini artırmalı, mali kaynakların adil paylaşımını ve bilgi ve deneyim paylaşımını teşvik etmeliyiz. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere sürdürülebilirlik konusunda mali destek sağlamalı, teknoloji transferini kolaylaştırmalıdır.


Dönüşümün motoru

Sürdürülebilirlik yolculuğumuzda, inovasyon en büyük müttefikimizdir. "En iyi yaptığınız şeyi sürekli tekrarlıyorsanız, bir şeyleri yanlış yapıyorsunuz" eleştirisi, bizi sürekli olarak yenilik aramaya teşvik etmelidir. Geleneksel yöntemlere sıkı sıkıya bağlı kalmak yerine, yeni teknolojilere, yeni iş modellerine ve yeni düşünce biçimlerine kucak açmalıyız. Döngüsel ekonomi, bu alandaki en önemli yeniliklerden biridir. "Bir şeyleri alıp, dönüştürüp tekrar kullanacağımız bir sistem geliştirmeliyiz" fikri, hem kaynakları daha verimli kullanmamızı sağlar hem de atık sorununu çözer. Aynı zamanda, sosyal sorumluluğu ve çevre bilincini de inovasyon süreçlerimize entegre etmeliyiz. Bu süreçte AR-GE yatırımlarına öncelik verilmeli, sürdürülebilir teknolojilerin geliştirilmesine daha fazla kaynak ayrılmalıdır. 2023 yılı itibarıyla, küresel sürdürülebilirlik AR-GE harcamaları 250 milyar doları aşmış durumdadır ve bu rakamın önümüzdeki yıllarda daha da artması beklenmektedir.


Katılımcı yönetim

Sürdürülebilirlik, sadece birkaç uzman tarafından değil, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla yönetilmelidir. Bu süreçte, şirketlerden bireylere, STK'lardan devletlere kadar herkesin bir rolü vardır. Katılımcı yönetim, sürdürülebilirliği daha kapsayıcı, adil ve etkili hale getirir. Yerel halkın katılımıyla geliştirilen bir şehir planlama projesi, sadece çevreyi değil, toplumsal ihtiyaçları da dikkate alır. Aynı zamanda, çalışanların katılımıyla geliştirilen bir şirket politikası, herkesin kendini değerli ve sorumlu hissetmesini sağlar. Bu katılımcılık, aynı zamanda mali şeffaflığı da gerektirir. Sürdürülebilirlik projelerine ayrılan kaynakların ne şekilde kullanıldığı, paydaşlara açık ve şeffaf bir şekilde raporlanmalıdır.


Gelecek nesillere miras

Sürdürülebilirlik, sadece bugünü değil, geleceği de düşünmektir. Bizler, bu gezegeni gelecek nesillerden ödünç aldık ve onu daha iyi bir şekilde bırakmak zorundayız. İşte bu yüzden, sürdürülebilirlik projelerimiz ve stratejilerimiz, uzun vadeli bir vizyonla şekillenmelidir. "Neyi sürdürüyoruz ve nasıl sürdürüyoruz?" sorusu, bizi sürekli olarak eylemlerimizi sorgulamaya ve daha iyi bir gelecek inşa etmeye teşvik etmelidir. Bu, gelecek nesillere sadece temiz bir çevre bırakmakla kalmayıp, aynı zamanda güçlü bir ekonomi ve adil bir toplum da bırakmak anlamına gelir. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için yapılan yatırımlar, geleceğin ekonomik refahına da katkı sağlayacaktır.


Bütünleşik bir gelecek

Bütünleşik sürdürülebilirlik, sadece bir politika değil, bir yaşam biçimidir. Bu, bireysel çıkarların ötesinde, ortak bir gelecek vizyonudur. Bu vizyonu hayata geçirmek için hep birlikte çalışmalı, yenilikçi fikirleri hayata geçirmeli, kararlı bir şekilde ilerlemeliyiz ve bu yolda mali cesareti göstermeliyiz. Sürdürülebilirlik yolculuğumuz, uzun ve zorlu bir yolculuk olabilir, ancak bu yolculuğun sonunda, daha sağlıklı, adil, mutlu ve ekonomik olarak güçlü bir dünya inşa edeceğimize inanıyoruz.


Unutmayın, sürdürülebilirlik bir yarışı kazanmak değil, hep birlikte yürümek ve aynı zamanda mali sorumluluk almaktır.


Comments


bottom of page