top of page

Dijitalleşmenin en büyük etkisi: İşsizlik korkusu



Yapay zeka ile birlikte dijitalleşmenin akıl almaz bir hızla bizi çevrelediğini görüyoruz. Fırsatlar ve endişeler arasında bir dönem yaşıyoruz. Her toplumun kırılma anları vardır. Bunlar bazen bir kanunla, bazen bir krizle, bazen de sessizce ortaya çıkan bir soruyla şekillenir.


KONDA’nın “Nitelikli Aranan Eleman Fırsatı” raporu, Türkiye’nin eğitim-istihdam hattında yaşadığı yapısal tıkanıklığın sessiz bir yankısı değil, aynı zamanda bu tıkanıklıktan çıkış yollarını gösteren bir akıl yürütme davetidir. Dün raporu tanıtmak için Genç Yöneticiler ve İş İnsanları Derneği (GYİAD) ev sahipliğinde yapılan panel, bu daveti yanıtlayan zihinlerin buluşma zeminiydi.


Raporda ortaya konan en temel gerçeklerden biri, meslek eğitimi almış bireylerin yalnızca %26’sının kendi alanlarında çalışıyor olması. Bu, sayısal bir boşluk değil; gençlerin eğitimle kurduğu bağın, istihdam dünyasında karşılık bulamamasıdır. Her beş çalışandan ikisi eğitim aldığı alan dışında iş yapıyor. Bu veri, mesleki yönlendirme süreçlerinin yetersizliğini değil, aynı zamanda eğitim sistemimizin “hayal ile gerçek” arasındaki köprüyü kuramadığını ifşa ediyor.


Ve daha çarpıcı olan ise eğitimini yeterli bulmayanların oranı %35. Bu oran yalnızca bir endişe düzeyi değil; toplumun içten içe kaybettiği özgüvenin sayısal izdüşümüdür. KONDA’nın ölçtüğü depresyon endeksinin pandeminin ortasındaki seviyeye ulaşmış olması, sosyo-psikolojik yorgunluğun iş gücünde kendini nasıl gösterdiğini kanıtlar nitelikte.



“Ara eleman” değil “aranan yetenek”

KONDA Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Erdem’in altını çizdiği gibi bu çalışma daha tanımı dahi oturmamış bir sorunu ele alıyor: “Ara eleman” ifadesi artık yetersiz, hatta haksız. Zira bu insanlar üretimin omurgasını oluşturuyor, teknolojik dönüşümde sahada olanlar onlar. O halde mesele bir kavram değişimi değil, bir değer değişimidir.


Toplumun %18’i çocuklarını artık çıraklık ya da meslek eğitimine yönlendirmeyi tercih ediyor. Bu rakam 2018’de yalnızca %9’du. Yani toplumsal algı değişiyor. Kız çocukları için dil kurslarına, erkek çocukları için teknik eğitimlere yönelim artıyor. Bu eğilim, sadece pedagojik değil, aynı zamanda kültürel bir kırılmayı temsil ediyor.


Yapay zekâ: Kaygı mı, fırsat mı?

Raporun 34. sayfasında yer alan bir başka çarpıcı veri: Her beş kişiden biri, teknolojik gelişmeler nedeniyle işini kaybetme riski taşıdığını düşünüyor. Yani geleceğin meslekleri kadar, geleceksizleşen meslekler de toplumun zihinsel ajandasına girmiş durumda. Kuaförlük, marangozluk, bankacılık, hatta öğretmenlik gibi geleneksel mesleklerin bile “tehlikede” görülmesi, yapay zekâ ve otomasyonun etkisinin artık soyut değil, somut bir kaygı olarak yaşandığını gösteriyor.


Fakat mesele yalnızca işin kaybedilmesi değil; eğitimin işe uyumsuzluğu, işin kimliksizleşmesi, mesleğin anlamını kaybetmesidir. Toplumun %45’i yapay zekâdan korkuyor ama sadece %17’si bunu aktif olarak kullanıyor. Bu fark, teknolojik farkındalıkla dijital yetkinlik arasındaki uçurumun fotoğrafıdır.


Birlikte üretmenin vakti

GYİAD Başkanı Mustafa Özer’in vurguladığı gibi mesele sadece durumu tespit etmek değil; ortak aklı harekete geçirmek ve çözüm üretmektir. Bu noktada GYİAD Akademi gibi girişimler, yalnızca bir “kariyer merkezi” değil; bir dönüşüm laboratuvarı olarak görülmelidir. Yapay zekâ mentorları, girişimcilik seminerleri, doğrudan iş dünyası ile temas kurulan projeler, geleceğin iş gücünü hazırlamak için ihtiyaç duyulan somut modellerdir.

Ayrıca “meslek lisesi” algısının toplumda hâlen düşük bir prestije sahip olması, çözüm önerilerinde yalnız eğitim müfredatına değil, kültürel dönüşüme de odaklanmayı gerektiriyor. Gelir düzeyi, suç oranları ve toplumsal statü algısı mesleki eğitimin önündeki psikolojik bariyerlerdir. Bu da bize, dönüşümün sadece kurumsal değil, sosyal sermayeyi de içerdiğini gösteriyor.


Burada tartışılan yalnızca gençlerin “iş beğenmemesi” ya da işverenlerin “sadakat yoksunluğu” serzenişi değildi. Tartışılan şey, iki tarafın da yeni bir sosyal mutabakat zeminine duyduğu ihtiyaçtı. Ferrero Türkiye ve Ortadoğu Temsilcisi Azmi Gümüşlüoğlu’nun ifadesi ile bu, “yaşayan bir mutabakat metni” ile çözülebilir; çünkü klasik iş tanımları artık çağın ruhuna temas edemiyor.


Meslekler, beklentiler ve özgüven açığı

Raporun verileri çarpıcı: Meslek eğitimi almış bireylerin yalnızca %26’sı kendi alanlarında çalışıyor. Bu sadece bir beceri uyumsuzluğu değil, gençlerin hayatla kurduğu inşa edici ilişkinin eksilmesidir. Eğitimi yetersiz bulanların oranı %35 iken, gençler arasında yaygınlaşan depresyon eğilimi de pandemi düzeyine ulaşmış durumda.


Yakın döneme kadar OECD’de Türkiye’yi temsil eden büyükelçi olarak görev yapan Prof. Dr. Kerem Alkin’in dikkat çektiği gibi, uluslararası kurumlar bile bu dalgalanmanın merkezindedir. OECD’de çalışmak gibi prestijli kabul edilen yapılar dahi gençler için cazibesini yitirdi. Bu da gösteriyor ki sorun, maaşla veya statüyle sınırlı değil; daha derin, anlam merkezli bir kriz yaşanıyor.



Eldeki üniversite mezunları ile açığı kapatmak

Belki de raporun en çarpıcı önerisi, yeni okul binaları, yeni bölümler açmak yerine mevcut üniversite mezunlarını nitelikli ara eleman eksikliği için yeniden yönlendirme fikridir. Bu öneri, pragmatik olduğu kadar sosyolojik bir tartışmayı da tetikliyor. Üniversite mezunu bir bireyin beklentileri, iş dünyasının beklentileri ile örtüşmediğinde, hayal kırıklığı istihdam dışına iter.

Ama bu noktada, “elitist” değil “realist” çözümler üretmek gerekir. 208 üniversite, yüz binlerce mezun… Hepsi yöneticilik bekliyor. Oysa organizasyonların ihtiyacı, uzmanlığa dayalı, teknik becerilerle donatılmış, öğrenmeye açık profiller. Bu iki dünya arasında kurulacak köprü, işgücü piyasasının kaderini tayin edebilir.


Eğitimin ötesinde, umudun raporu

Bu rapor, istatistikten ibaret değildir. Bir toplumun hayal kırıklıklarını, umutlarını ve yeniden inşa sürecini anlatan bir belge niteliğindedir. İstihdam sorununu yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel, pedagojik ve psikolojik boyutlarıyla ele alır. Sorunu değil, fırsatı görmemizi ister. Algı değişimini hedefler. Ve belki de en önemlisi, Türkiye’nin geleceğinin gençlerle birlikte kurulabileceğine dair bir inanç bildirgesidir.

Evet, eğitim özgüven kazandırır. Ama daha önemlisi, birlikte düşünmek dönüşüm yaratır. Ortak akıl, dijital çağın en nadir bulunan kaynağıdır. Bu nedenle bu rapor bir kapanış değil, bir başlangıç metnidir. Geleceği yeniden tanımlamanın, nitelikli olanı aranan hâline getirmenin, insanı merkeze alan bir ekonomik model inşa etmenin çağrısıdır.


Yeni mutabakat, yeni umut

Sonuç olarak bu rapor ve panel, Türkiye’nin iş gücü sorununa sadece ekonomik bir perspektiften değil, kültürel, pedagojik, teknolojik ve psikolojik açılardan da yaklaşılması gerektiğini ortaya koyuyor. İstatistiklerin arkasında bir gençlik profili var: Kırgın ama umutlu, kaygılı ama çözüm arayan, yalnız ama birlikte hareket etmeye hazır.


Çözümün adı; açık iletişim, değer temelli yönetim, esnek kariyer yolları ve birlikte öğrenmeye dayalı bir çalışma modeli. “Ara eleman” değil “aranan yetenek”; “çalışan” değil “paydaş”; “sadakat” değil “anlam” merkezli bir ekosistem inşa etmeliyiz.

Türkiye’nin bu dönüşüm eşiğinde ihtiyacı olan şey, yeni bir kalkınma modeli değil, yeni bir güven iklimidir. Ve bu iklim, sayılardan değil, insan hikâyelerinden geçer.


Kommentare


BRANDMAP

İş Dünyası Bilgi Paylaşım ve

Marka Yönetimi Platformu

  • LinkedIn - Siyah Çember
  • Twitter
  • Instagram
  • Facebook
  • YouTube

© 2024 BRANDMAP

Screen Shot 2021-01-25 at 19.44.13.png

PARTNER OF BRANDMAP

Ana Sayfa

Hakkımızda

Künye

Üyelik

Arşiv

Yasal Uyarı

Kullanım Koşulları

Eğitimler

Etkinlikler

TrendPaper

Makaleler

visa-mastercard_logo.png

Ödeme ve Teslimat   I  Üyelik Sözleşmesi    I  KVKK

Teslimat:

Saraybosna Cad. Gökorman Sitesi A Blok D. 207

Aşağı Dudullu Ümraniye İstanbul 

+90 212 973 7375

info@brandmap.com.tr

bottom of page